“Açlıktan ölmekten biraz daha iyi.”

serdar
3 min readNov 26, 2023

--

Birleşmiş Milletler’in (BM) raporlarına “Açlıktan ölmekten biraz daha iyi durumdalar.” notuyla kaydedilen Filistinli mültecilerin hikayesi.

Burc el-Beracne mülteci kampı

Beyrut, dünyayı gezmek isteyen her turistin ilk duraklarından biri. Akdeniz kıyısında, tarihi ve kültürel açıdan zengin, zahteri meşhur, her turistin uğrak noktası olan Güvercin Kayalıkları’na sahip ve en meşhur lakabıyla “Orta Doğu’nun Paris’i” olan şehir.

Ancak, Beyrut’un sahil kesimindeki lüks ve zengin yaşantının arka sokaklarında turistlerin dahi bilmediği bambaşka bir yaşam var. Lübnan’da, BM Filistinli Mültecilere Yardım Ajansı’na (UNRWA) kayıtlı 12 kampta 476 binden fazla Filistinli mülteci var (Aralık 2019). Ancak yaklaşık yarısının kötü yaşam koşulları ve baskılar sebebiyle başka ülkelere göç ettiği tahmin ediliyor. Kalanlar ise imkansızlıklarla mücadele ediyor. Çalışma, eğitim, sağlık ve benzeri haklardan mahrumlar(*). Bu hizmetlere yardım kuruluşları aracılığıyla ulaşabiliyorlar. Yani dışarıdan gelen yardımlara muhtaçlar.

Mülteci kampı

Çalışma alanları kısıtlı. Bazı işlerde çalışmalarına izin verilmiyor. Bize eşlik eden Filistinli Wisam çok iyi bir şoför. TIR, kamyon ve hatta dozer kullanabilmesine rağmen, mülteci olduğu için büyük araçlara uygun ehliyet almasına izin verilmiyor. O ehliyetleri de alabilse birçok işte çalışabilir.

Buradaki kampların varlığı 1948 yılına dayanıyor. İsrail, kuruluşunun ertesi günü (15 Mayıs 1948) Filistin’i işgal etmeye başladığında o gün Filistinlilerin takvimine “Nekbe” olarak işlendi. Yani; Büyük Felaket.

O gün topraklarından çıkarılan aileler, evlerinin kapısını kilitledikten sonra anahtarları yanına alarak göç yoluna düştü. O anahtarlar bir gün geri dönmenin umuduyla nesilden nesile miras olarak geçiyor.

1948'de Lübnan’a göç eden ilk Filistinliler, kamplarda büyük sefalet içinde yaşamış. Çadır veya barakalara yerleşen ailelerin durumu, BM’nin o dönemde hazırladığı bir raporda “Açlıktan ölmekten biraz daha iyi.” şeklinde tanımlanmış.(**)

Mülteci kampı denince aklımıza devasa çadır kamplar gelse de Lübnan’daki Filistinli mülteci kampları biraz farklı. 1948’de topraklarını terk etmek zorunda kalan Filistinlilerin bir kısmı Lübnan’ın farklı şehirlerinde yeni bir hayat kurmaya çalışmışlar. İlk yıllarda çadır ve barakalarda yaşamışlar. Sonraki yıllarda inşa edilen gecekondular, yıllar içinde nüfus arttıkça yükselmeye başlamış. Her aile için bir kat eklenmiş. Bugün, amatörce inşa edilen ve sağlam olmayan yapılarda yüz binlerce insan yaşıyor.

Yaklaşık 20 bin Filistinli’nin yaşadığı Burc el-Beracne kampı. Bazı yerlerde apartmanların arasındaki boşluklardan gün ışığı giriyor. Elektrik kabloları ve su tesisatları açıkta; bazen kafamıza değiyor, eğilerek altından geçiyoruz.

Akşamüstü hava henüz aydınlık olmasına rağmen, bazı yerlerde bir adım sonrasını bile göremediğimiz dar ve karanlık sokaklarda telefonumuzun ışığıyla yürüdük. Üstelik bu kamplarda temiz su, sağlık ve eğitim imkanlarına ulaşım da sınırlı. Altyapı yetersiz olduğu için zaman zaman su baskınları oluyormuş. Kampların çoğunda yalnızca bir tane sağlık merkezi var. Tedavi ve ilaç tedariği yetersiz kalıyor.

Kampların dar alanlara inşa edilmiş olması ve kalabalık, pandemi döneminde sosyal mesafeyi korumayı imkansız hale getiriyor. Mülteciler, BM’nin sağlık merkezlerinin genellikle kapalı olduğunu söylüyor. Ülke ekonomisinin sürekli kötüleşmesi, pandemide iş yerlerinin kapanması ve kısıtlamalar, mültecilerin yaşadıkları sorunları arttırmış. 1975–1990 arasındaki iç savaş döneminde bile böyle bir yoksunluk yaşamadıklarını söylüyorlar.(***)

Filistinlilerin yeniden göçe zorlandığı bu günlerde çocuklarınızla birlikte izleyebileceğiniz bir çizgi film tavsiyesi:

The Tower (Kule) animasyonu, Lübnan’daki kampların yapısını, evleri ve yaşam şartlarını çok güzel anlatıyor. 1948’de Lübnan’a göç eden ilk mültecilerden olan Sidi, mülteci kampında doğan küçük torunu Wardi’ye ailesinin tarihini, işgalin başladığı günü, Filistin’in nasıl bir yer olduğu anlatıyor ve ona çok önemli bir emanet bırakıyor.

Wardi’nin şu sözü ise ülkesini hiç görmeyen bir çocuğun neler hissettiğini çok güzel özetliyor: “Kimliğimde mülteci yazıyor ama ben nereden geldiğimi biliyorum: Filistin.”

--

--

serdar

Açıkçası Güney Amerika sokaklarında top oynayan çocukların fotoğrafını çekmeyi çok isterdim. #Fotoğraf